Küçük mutlulukların adresi...

30 Haziran 2010 Çarşamba

Beklemek,Kavuşmak ve Mutluluk


Zaman zaman pencereden dışarı bakıp valizlerle havaalanına giderken hayal ederdim kendimi... Ve o gün geldi ben nihayet Türkiye deyim. Tüm sevdiklerime kavuştum:)

Güzel ve rahat bir yolculuk geçirdim. Günlerdir yeni yazılar ekleyemiyorum. Sevgili Pepela beni mimlemiş onu bile yazamadım henüz:(

Fırsat buldukça yazacağım. Yeni yazılarla en kısa zamanda buluşmak ümidi ile..

21 Haziran 2010 Pazartesi

Yumuşacık Poğaça


Mayalı hamurdan yapılan çörekleri,poğaçalarıyla bir başkadır pazar kahvaltıları,hafta içi aceleyle kalkılan sofralar yerini tatlı sohbetlere bırakır her pazar...
Balkokulum da sevince eksik olmaz dolabımdan bu pogacalar.
Fırın uğrak yerimiz olur, pişmeye yakın gelen kokusu acıktığımızı bir kez daha hatılatır.
Fırından çıkarırken en tatlı halimle seslenirim ben :))
-ablalar,abiler firından yeni çıktı taze taze:) sonra bir kere daha söyle ısrarlarına dayanamayıp tekrar tekrar söyler, ardından gülücükler içinde başlarız kahvaltımıza...

Malzemeler 
2 su bardağı ılık su
1 su bardağı ılık süt
1 tane yaş maya veya 1 yemek kaşığı toz maya
2 yumurta birisinin sarısını üzerine sürülecek 
1,5 su bardağı sıvıyağ
2 tatlı kaşığı toz şeker 
3 tatlı kaşığı tuz
aldığı kadar un


Üzeri için
yumurta sarısı
susam ve çörek otu


Öncelikle su,süt ve mayayı karıştırıp 10 dk kadar sıcak bir ortamda mayalandırıyoruz.
İçerisine istediğiniz harcı ekleyebilirsiniz.
Patates, peynir, maydonoz...
Önceden ısıtılmış olan fırında üzeri kızarana kadar pişiriyoruz.

19 Haziran 2010 Cumartesi

Çay Saatlerinin Vazgeçilmezi Hollanda Bisküvisi


Blog hayatima girdiğinden beri uyanır uyanmaz bilgisayarımın başında buluyorum kendimi.
Günlük olaylardan fazlası ile etkilenen ben, rüyalarımda da bloğumla uğraştığımı itiraf etmeliyim.
Dağ gibi birikmiş, katlanmayı bekleyen çamaşırların arasından balkokulumun "Haydi rastgele"diyerek çorap arayışı, sabahın erken saatlerinde bizi epey güldürdü:)
Blog yazmaya yeni başlayan tüm arkadaşlarımın benzer şeyler yaşadığını düşünerek mağzur görüyorum kendimi...

Form koruma uğruna her ne kadar yememeye çalışsam da vazgeçemem tereyağlı kurabiyelerden.
Yeni demlenmiş çayların, 40 yıllık hatırı olan kahvelerin ağızda dağılan lezzetli parçasıdır kurabiyeler.
Hele bir de sevdiklerinizle paylaşıyorsanız, hoş sohbetlerler eşliğinde bir gülümsemedir kurabiye...

Ve işte tarif:)
175 gr oda sıcaklığında tereyağı
1 adet yumurta akı
1 su bardağı toz şeker
2 çay kaşığı kabartma tozu
1 paket vanilya
aldığı kadar un

Tüm malzemeleri yumuşacık bir hamur elde edene kadar yoğuruyoruz. Unlanmış düz bir zeminde merdane ile açıp bisküvi kalıplarıyla şekiller çıkartıyoruz yağlı kağıt serdiğimiz fırın tepsisine aralıklarla dizdikten sonra, 180 dererce fırında üzeri pembeleşene kadar pişiriyoruz.

Eğer isterseniz pişirmeden önce, üzerlerine yumurta akı sürerek ceviz, hindistan cevizi,damla çilolata, rende badem gibi lezzetlendiricilere batırabilir ayrıca toz şekere batırarak da sade bir görünüm elde edebilirsiniz.
Şeker hamuru kullanıyorsanız hayal gücünüzü kullanarak harika kurabiyeler elde edebilirsiniz.

Ben yumurta akı yerine, fırından çıkarttıktan sonra üzerine bal sürerek süslemesine geçtim.
Ayrıca hatırlatmak isterim ki,hava almayan bir kapta saklarsanız uzun süre tazeliğini koruyabilirsiniz.
Hepinizi sevgiyle kucaklıyorum...

17 Haziran 2010 Perşembe

Yüce Davete İcabet Etmek


Bu gece Allah rahmetiyle dünya semasına tecelli eder ve şöyle seslenir:
İstiğfar eden yok mu affedeyim ve bağışlayayım,
Rızık isteyen yok mu hemen rızık vereyim.
Başına bir musibet gelen yok mu hemen sağlık ve afiyet vereyim
...Böylece tan yerinin ağarmasına kadar devam eder.


Bu davetin altına birşey ekleyemiyorum.
Hepinizin gecesi mübarek olsun...

...Ve Çekilir Kabuğuna Bir Şizofrenili





Bir gün, bir bilge, kendi türleriyle uçmayı reddeden iki ayrı cins kuşa rastlar yol kenarinda.
Hayli merak eder bu iki farklı yaratığın nasıl olup da kendi aileleriyle, ait oldukları yerlerde yaşamak istemediklerini, nasıl olup da bir yabancıyı kendi kardeşlerine yeğlediklerini.
Biri karga, biri leylek...
O kadar farklıdır ki kuşlar ihtimal veremez birbirlerini sevdiklerine, türdeşleriyle değil de birbirleriyle uçmayı yeğlediklerine.
Yaklaşır ve merakla inceler kuşları...
Ta ki her ikisinin de topal olduğunu keşfedinceye kadar.
O zaman anlar ki, birlikte kaçar, birlikte uçar, birlikte yaşarlar , beklenenlerin yanında tutunamayanlar. O zaman anlar ki, sahip oldukları değil, sahip olmadıklarıdır kimilerini birbirlerine yaklaştıran...
Ortak acı, ortak hüzün, ortak pürüzdür esas yaklaştıran, yakınlaştıran...
Mesnevi'den bu hikayeyi ilk okuduğumda bir kaç damla yaş süzüldüğünü hatırlıyorum gözlerimden.
Daha sonra grup terapilerinde hastalara okumaya başlamıştım.
Onlarin yureklerine isik tutuyor adeta..Çok severek calistigim bir hasta grubuydu sizofrenililer,
Biraz bahsetmek istiyorum yada biraz vefa..
Sır gibi saklanir şizofreni, korkular uyandırır duyanlarda.
Ne olduğunu bilinemez ilk zamanlarda,doğru ya başkalarının görmediklerini görmek,duymadıklarını işitmek ne kadar normal olabilir ki insanoğluna?
Hocalar gezilir başlangıçta umut aranır kapılarda, şifa bulamayanlar birde doktor görsün diyerek hastanelerde bulurlar yorgun bedenlerini.
Kaybedilen zaman en kötü düşmanıdır şizofreninin…
Toplum olarak dışlarız onları,kaybolmuş umutlarını hiç düşünmeden…
Kesin tedavi yapılamasa da yapılan beyin araştırmalar umut vericidir aslında.
İlk çağlarda içine şeytan girdigi gerekcesi ile diri diri yakılıp içlerindeki kötü ruhu çıkarmak için kafataslarına delikler acilmistir şizofrenililerin.Ortaçağ Avrupasında durum böyleyken Ortadoğu ve Asyada musiki su sesi ile Bimarhanelerde tedavi edilirdi şizofrenililer..Tütsüler eşliğinde telkinler verilirdi onlara…

Sinema psikolojiden ilham alır mı? Evet alır:)
Şizofreniyi en iyi anlattığını düşündüğüm film Akil Oyunlaridır.Eger sizlerde izlemediyeseniz en kisa surede izlemenizi tavsiye ederim.

Sabırla okuyan herkese teşekkür ederim...

15 Haziran 2010 Salı

Balperisi'nın Dünyası


Birbirini çok seven dünya tatlısı iki güzel insanın ilk göz ağrılarıdır Balperisi.. Bir erkek, birde dünyalar tatlısı kız kardeşi vardır.
Çocukluğuna dair çok güzel anlar hatırlar, kocaman bir tebessüm belirir her anımsadığında..
Yıllar geçer ve cocukluğuna el sallar balperisi, küçüklüğünden beri en büyük hayalidir Psikolog olmak ve baş koyar bu yola..Nitekim olur da..

İçten bir gülümseme görmesi yeter onu mutlu etmeye, karınca misali,kalplerin derinliklerindeki o minik yarayı bulmaya çalışır balperisi..

Cıvıl cıvıldır.Hayat dolu ve bir o kadar da duygusaldır.Cok hassastır kalbi, ufak bir rüzgar titretiverir yüreğini..En korktuğu şeydir kalp kırmak..

Birgün bal kokulusu ile kesişir yolları.. Ve Aşk konar kalbine,muhabbet olur,sevgi olur,kelebek olur uçar gökyüzünde..

Tutar sevdiceğinin ellerinden,yumar gözlerini sımsıkı...Rüya baslamıstır onun için, söz verir ve tası tarağı toplayıp düşer yollara…

Sıcak Yaz Günlerine Serin Bir Tarif...Limoncuk

Dedem Gazi Antepli'dir benim.Anneannem de Ege'li,babacığım da Konya'lı olunca karışık bir mutfağa sahibiz.
Pasta üzerinde uzmandır anneciğim, yaptığı çeşit çeşit yaş pastaların tadı damaklarında kalır yiyenlerin..
Ben...
Okul ve iş ikilisi zamanımın büyük bir kısmını aldığından mutfakta olmamın verdiği hazzı evleninceye kadar alamadım. İş başa düşünce taktım önlüğümü, usulca çaldım mutfağın kapısını...
Yemekler,pastalar,zeytinyağlılar derken, sevdiceğimde iştahlı olunca uzman oldum bu konularda...
Mutfak büyük bir zevk benim için..Fazla söze gerek yok..
Limoncuk Huzurlarınızda:)


1 litre süt
1 su bardağı şeker
1 su bardağı un
1 limon kabuğu rendesi ve yarım limonun suyu
 yarım çay bardağı krema
1 paket yulaflı bisküvi


Süt,şeker ve unu karıştırarak pişiriyoruz.Koyulaşınca limon kabuklarını,yarım limon suyunu ve kremayı da ilave edip bir taşım daha kaynatıyoruz.
Bisküvileri ufak parcalara ayırıp kalıbımıza azar azar paylaştırıyoruz.Sıcak muhallebimizi de doktukten sonra Lımoncuğu buzdolabında soguyuncaya kadar bekletiyoruz.
Ben yukarıda görmüş olduğunuz kağıt kalıpları kullandım.Dilerseniz borcama da dökebilirsiniz.
Taze nane ve limon dilimleri ile süsleyip sevdiklerinize sunabilirsiniz.

Yesil ve Pembe...İki Büyülü Renk..

Tabiatın simgesidir yeşil güven verir, huzur verir, rahatlatır.
Kız çocuklarının favorisdir pembe yada içindeki minik kız çocuğuyla henüz vedalaşmamış olanların...
Pamuk şekerin tılsımlı rengi aklını başından alır çocukların,
Gizemlidir de biraz ruhunu okşar bakanların

Farkında olmasak da renkler yaşamımızda büyük bir yer teşkil eder
Ev dekorasyonundan kıyafetlerimize kadar renklerle içiçeyiz aslında.
Sosyal psikolojide ki yeri de küçümsenemez
Fast foodların, markaların, bankaların, taksılerın kullandığı renkler...
Aslında hiç biri tesadüf değildir.Hepsinin belli stratejileri, hepsinin verdiği mesajları vardır.
Her nekadar salonum için yapmayı planladığım kırlentleri anlatmak istesem de  sosyal psikoloji ile karıştırmadan edemedim.
Krem koltuklarıma uzun süre bu renklerde kırlentler aradım, bulamayınca kendim dikmeye karar verdim.
Son hallerini de en kısa zamanda ekleyebilmem ümidi ile...

Hayatın İçinden Kalplere Yumuşacık Dokunuşlar

Sihirli formüller ve kolay haplar yok insan ilişkilerinde... Ama 'daha iyiye' ulaşmak her zaman mümkün ve bazen küçük çabalar bile hayatımızı geliştirmek için yeterli olabilir. Yaşamımıza daha iyi bir yön verme çabasında bazen bir uzmana ihtiyaç olabilir.İşte konunun uzmanı ve usta bir söylevci olan Psikolog Prof. Dr. Üstün Dökmen..
Sevecen ve içten ifadesiyle, yaşamakta olduğumuz sorunları açıklarken verdiği ilginç örneklerle, yaptığı küçük testlerle, katılımcılara oynattığı küçük oyunlarla kendine özgü nüktedan anlatımıyla, gündelik yaşamda gözden kaçırdığımız noktaları bizlerle paylaşiyor.
''Suflör''ün ne olduğunu bilıyorunuzdur.Oyunculara, rollerinde unuttukları sözleri izleyicilere duyurmadan söyleyip hatırlatan kişılerdir. ''Suflörlü Yaşamlar'' basliginda topladigi hayatin her alaninda karsimiza cikan suflörlerle ilgili cok guzel tespitleri var yazarin. 
Herzaman zevkle okudugum kitaplarını herkese tavsıye edıyorum...